14 Mart 2008 Cuma

Sinema da uçma fikri:Süpermen ve diğerleri

Uçma fantezileri tarihte en belirgin olarak önce mitolojide gözükür,uçmak kimi tanrı yada yarı-tanrı karakterlerin yeteneği iken dinle beraber kanatları olan meleklere has bir nitelik olarak boy göstermiştir.Zaman içinde bilimin gölgesinde değişen metafizik yorum sayesinde günümüzün modern mitoslarının yaratılmasında payı olan kitap-çizgi roman ve sinema bu arzuyu kullanarak yeni mecralarda yerini bulmasına olanak sağlamışlardır. Uçmak ya da uçarcasına hareket etmek istenilen noktaya varabilmek adına kahramanların olmazsa olmaz harikulade bir yeteneği,gücü olarak pek çok hikayede yerini bulmuştur. Malum insanın ve hayvanların Dünya üstündeki mevcut fiziki melekeleri göbekten yer çekimine bağlıdır ve bu sebeple çok sınırlıdır.Durmak, yatmak,yürümek,koşmak,yüzmek ve diğerleri,istisnasız tüm beden faaliyetleri bu kaidenin altında biçimlenmiş, işler hale kavuşmuştur.Örneğin dururken, yürümek için yapmanız gereken şey; ayaklarınız vasıtasıyla kendinizi bulunduğunuz noktadan gitmek istediğinize yöne doğru itmeniz olacaktır,tabi ki koşmak için ve hatta yüzmek içinde itmek şarttır.Belki uzuvlarınızın aldığı biçim ve koordinasyonunuz farklı işleyecektir ama esas olan değişmeyecektir;ilerlemek için gereken şey kendinizi itmektir.Bir engelin üstünden atlamak ya da yukarıda bir yerde bulunan bir noktaya ulaşmak içinde gereken zıplama ya da sıçrama hiç şüphesiz buna dahildir,yukarıya doğru yapılan itme sonucu olan sıçrama/zıplama uçmanın ilk hareketi en basit,en kaba halidir de aynı zamanda. Dikkatlice incelendiğinde görülecektir ki uçmaya hazırlanan bir kuşun ilk yaptığı şey vücudunu alçaltarak, bacaklarını bükmek ve kanatlarını açmaktır. Sonra bacaklarını düzleştirerek havaya sıçrar. Hemen kanatlarını çırpmaya başlar. Kuşlar, havalanınca yükselmek için kanatlarını aşağı doğru çırpar.İzleyenler hatırlayacaktır Matrix’in ilk bölümünde Morpheus, Neo’ya Matrix’in doğa- kurallarının aklın iradesiyle ihlal edilebileceğini öğretemeye dayalı bir testte ona bir binadan bir başka binaya nasıl uçarcasına sıçrayabileceğini öğretmeye çalışır,zamanla Neo bu sıçrama yeteneğinden uçabilmeye doğru gelişim gösterecektir, ekleyelim ki Wachowskiler ne zaman Neo’yu uçurmaya kalksalar onu yerden yukarı doğru güçlü bir itmeyle havalandırarak uçmanın asıl prensibine sadık kalmışlardır.Kuşlar kanatlarının altındaki havayı devamlı surette itebilmeleri sayesinde uçuşunu devam ettirebilir.İşte bu hareket biçiminin farkında olan Süpermen’in yaratıcıları Jerry Siegel & Joe Shuster kafalarında kurguladıkları bu üstün-insanı daha hızlı ve güçlü bir biçimde oradan oraya hareket ettirebilmek için bu temel fikirden hareketle ilk önceleri onu devasa ölçülerde zıplatma/sıçratma yolunu seçmişlerdir.Aynı yetenek Ang Lee’nin 2003 yılında başarıyla filme aktardığı bir başka süper kahraman olan Hulk’ta sık sık kullanılmıştır.Yerçekimine bağlı kalınarak üretilen bu fikirde zıplamak/sıçramak zaten gerçekte de herkes için mümkün olan bir eylemdir.Süpermen’in ve tüm süper kahramanların yeteneklerinin aslen varolan olguların abartılmış,üzerinde oyanmış şeyler olduğunu yeri gelmişken vurgulayalım.Ancak Süpermen’in zıplaması/sıçraması olağanüstüdür.Bu sayede bir seferde hiç zorlanmadan New York’un yüzlerce metrelik binalarını aşabilmekte,onlarca kilometrelik yolları bir adımda (ya da onu iten enerjisinin azalmasıyla yere düşerek yine tekrar /sıçrayabilmek için ara ara basışlarla) kat edebilmektedir bu süper kahraman. İlk başlarda sadece çok güçlü, ve hızlı olan Süpermen uçamaz, çok yükseğe zıplar/sıçrar.Uçma fikrine tamamen hakim olamayan yeni yüzyılın başındaki insanlar için bu güçlü zıplamalar/ sıçramalar tatmin edicidir,uçmak için bir nedende yoktur o halde. Ama ilerleyen zaman içinde uçaklar hayatımıza girip (hatta Ay’a kadar gidilince) sıradan insan bile Süpermen’den hızlı hareket edebilir, uçabilir hale gelir. O zaman Süpermen’e uçma gücü verilir yazarları tarafından. Kuşlara mahsus bir yetenek olan uçmak kanatlar yardımıyla hava içinde de olsa kendini itmekten başka bir şey değildir esasında,ancak kanatlara sahip olmak itmekten daha fazlasını yapabilmektir,ama biliyoruz ki sadece kendini itmek uçmaya yetmez,kuşların ya da inasn icadı vasıtaların sahip olduğu aerodinamik yapı uçmak gibi karmaşık bir eylemi olağanüstü bir şekilde mümkün hale getirebilmektedir.Ama biz bu fiziki gerçeği göz ardı ederek Süpermen’in neye dayandırılarak uçurulduğu üstüne fikir yürüteceğiz. Uçmaya yakın zıplamanın/sıçramanın ve akabinde uçmanın mümkün olabilmesi temelinde yatan fikrin bilimsel temelli kurgusu meselesine gelince burada bir ön bilgiye ihtiyacımız olacaktır,onun için devam edelim: İçinde varolduğumuz gezegenin/Dünya’nın kendine has fizik kanunları vardır,dolayısıyla yer çekimiyle varolan bizler için hareket edebilmek bu kanunların içinde biçimlenen bedenlerimizin imkan tanıdığı çerçevede mümkün olduğunu söylemiştik,zaman içinde insanoğlunun atmosferin dışına uzaya ve nihayet Ay’a ulaşmasıyla bu kabiliyetlerin oluştuğu ortamdan çıkmasıyla yeni bedensel keşifleri (aslında tabi ki bunlar bilim insanları tarafından çok önceden öngörülen ama pratik edilemeyen fikirlerdir) beraberinde getirmiştir.Örneğin uzayda hareket edebilmenin yolu öncelikle gemiye bir halatla bağlanmayla mümkündür. İnsanoğlunun uzay çağında başlayan yeniden öğrenme evreleri yürümek-uyumak-yemek yemek hatta tuvalete gitmek Kubrick’in, “2001Bir Uzay Macerası” filminde dramatik bir şekilde işlenmiştir..Yerçekimi dediğimiz kanun, bizim kütlemiz ile ağırlığımız arasındaki farkın esas sebebidirde.Bu yüzden belirli bir zaman içerisinde sabit olan kütlemiz, farklı kütlelerle karsılaştırıldığında örneğin Dünya’nın, Ay’ın, Jüpiter’in ya da Güneş’in, o kütlelerin büyüklükleri ile doğru orantılı olacak şekilde sonuç verecektir. Ağırlık, kütle çekimi ile ilgili bir kuvvettir. Dünyanın bir cisme uygulamış olduğu kütle çekim kuvvetine cismin ağırlığı denir. Bu cismin Ay'da veya Neptün'de olduğu düşünüldüğünde, bu gök cisimlerinin bu cisme uyguladığı çekim kuvvetleri de değişecektir. Bu nedenle bir cismin madde miktarı (kütle) aynı kalmasına rağmen ağırlığı Dünya’da, Ay'da veya diğer gezegenlerde farklı olacaktır. Örneğin kütlesi 10 kg olan bir cisim Dünya’da tartıldığında 98 N (Newton;kütle ölçmek için kullanılan ölçü )gelirken, bu cismi Ay'da tarttığımızda 17 N gelecektir. Bu da Ay'ın çekim kuvvetinin Dünya’dan nerdeyse 5/1 oranında düşük olduğunu göstermektedir. Uzay mekiği ile Ay'a doğru yolculuk yapan bir astronot düşündüğümüzde, bu yolculuk esnasında astronotun kütlesi değişmez.Yolculuğun her anında kütlesi eşittir.Astronot dünyadan uzaklaşıp Ay'a yaklaştıkça dünyanın uyguladığı çekim kuvveti azalmaya Ay'ın uyguladığı çekim kuvveti ise artmaya başlar.İşte kütle sabit (Dünya’nın fizik kuralları içinde biçimleniş kütle) yeni varılan uzamla ağırlık daha düşük olarak Ay üzerinde rahatça hoplayıp zıplayarak yürüyen ve kısa bir sürede olsa havada asılı kalabilen astronotların(Süpermen’inde ) sırrı buradan gelmektedir.Bilgilenmemizin vardığı bu noktada Süpermen’in yok olmak üzere Kripton (aslen Kripton fizik literatüründe yer alan bir elementtin adıdır) adlı bir gezegenden Dünyamız yolanmış fiziki kuralları başka bir gezegende tıpkı kendisi gibi varolmuş pek çok gezegen sakiniyle beraber yaşayan ve gezegeni üstünde hiçbir sıra dışı yeteneği olmayan bir uzaylı olduğunu hatırlayalım.Kütlesi sabit bir canlının çok yüksek bir yerçekimi olan Kriptondan gelmesi, tıpkı Dünya’lı astronotların Ay’da kazandığı yeteneklere denk düşmektedir.Zaten Bir bilim adamı olan Jor-El'in (babası) Kal-El'i (Süpermen’in Kripton’da ki gerçek adı)özellikle Dünya gezegenine göndermesinin sebebi Dünya atmosferinin ona çok üstün güçler vereceğini bilmesidir.(Sahip olduğu güçlerin Dünya’dan mı yoksa Güneş’ten mi kazandığı meselesini ilerde “Bilimkurgu ve Süpermen “ yazısında ele alacağız.) Süpermen 1933 yılında ilk olarak ortaya çıktığında Dünyada ki fizik kurallarının ona bahşettiği pek çok yetenekle birlikte kendini bu atmosfer içinde kolaylıkla iterek büyük bir sıçramaya/zıplamaya ulaşmasıyla havada bir süre kalarak yol alabilmektedir bu sayede.Ancak tıpkı bir kuş gibi hatta bir kuştan daha da üstün (havada ki rüzgar gibi doğal etkenlerden etkilenmeden dilediğince asılı kalabilir örneğin) olarak gezegen içinde ve hatta uzayda en kötüsü de çizgi roman maceralarında farklı gezegenlerin yerçekimlerinden etkilenmeden uçması, onun zaman içinde teknik olarak mecbur kaldığı bu sebepten dolayı bilimkurgu bir karakterden fantastik bir figüre doğru kaymasına sebep olacaktır.Bu sıra dışı uçma kabiliyetine yazarlara tarafından getirilen zorlama açıklamaya göre ise Süpermen’in etrafında yine Güneş (çizgi romanlarda gücün kaynağı sarı Güneş’tir) sayesinde manyetik bir alan vardır ve bu aurayı kullanarak yerden havalanabilir uçabilir.

Söz konusu sinema da uçmak olunca en baskın karakterin Süpermen olduğu aşikardır ancak pek çok kişiyi heyecanlandıran uçabilme konusunda ki tek karakter o değildir tabiatıyla.Bir başka filme konu olan Kar-el’in kuzeni Süpergirl,Matrix’in baş kahramanı Neo,uçma fikrini animelerin de bir tür saplantıyla ele alan ve fetişistçe sergileyen Miyazaki’nin küçük cadısı Kiki,yine sinemaya uyarlanan illüstratör Dave Stevens'ın pulp maceraları sevenler için epey eğlendirici olan çizgi romanı kahramanı roket adam-The Rocketeer,sinemada yer alan serilerde ki kimi bölümlerde bir takım aletlerin yardımıyla uçabilen kara şövalye Batman ve geleceğin polisi Robocop,son dönemde uyarlanan Demiradam/Ironman ya da Fantastik dörtlüde ki kimi karakterler ve tabi ki hiç büyümeyen çocuk Peter Pan akla en kolay gelenlerdendir.

2 yorum:

  1. benimde anlam veremediğim su vardır peki melekler neden ucarlar neden kanatları vardır insanımsı yada en azından insan gorunumlu ilk ucan varlıklar olarak her halde melekler tasvir edilmişlerdir.oyle olsada neden melekler ucar onların bu ucma yetenekleri nerden gelmekdedir kusdandmı yoksa tanrı gök denmı tabi bunun arkasından su soruda gelebilir tabi neden gökler tanrıların yeridir

    YanıtlaSil
  2. evet..düşümmeye değer bir soru, şöyle cevap vermeye çalışayım; malumunuz eski inançlarda tanrı ve öte-dünya ilişkisi,insanın tasavvur gücünün henüz yeterince gelişmediği metafizik zekasının sınırlı olduğu zamanlarda, gözünün görebildiği gerçek mekanlarla yani gökyüzü ve yeryüzü arasında sınırlı kalarak kurulmuş,meleklerinde iki dünya arasında vazifeli ruhani varlıklar olduğunu ve bu iki mekan arasında hareket etmeleri gerektiğini kabul edersek geçmişin insanın hayalgücü için kanatlar uçabilmenin yani yol alabilmenin tek fiziki yolu haline gelirler.

    YanıtlaSil